Menü
Menü

16 Haziran 2021

Geçtiğimiz yıl Akbank Lab’de inovatif projeleri ve zamanın ötesinde fikirleri paylaşmak üzere başladığımız yolculuğumuz şimdi birbirinden değerli ve tecrübeli isimleri konuk aldığımız içeriklerle zenginleşiyor. İçeriklerimizde en yeni teknolojilerin sektördeki kullanım alanlarından melek yatırımcılık ve girişimciliğe, inovatif bir kültür yaratmaktan etkin işbirliklerine kadar birçok değerli konuyu ve konuğu ağırlayacağız. İlk konuğumuz ATÖLYE’nin kurucu ortaklarından Kerem Alper ile iş dünyasında merak ve yaratıcılık, tasarım düşüncesi, inovasyonun önemi ve geleceğin başarılı kurumları üzerine konuştuk.

İş hayatına Lehman Brothers’da yatırım bankacısı olarak başlayan Kerem finans sektöründeki deneyiminin ardından yenilenebilir enerji odaklı bir Venture Capital fonunda çalıştı. İş deneyiminin üzerine Stanford MBA programını ve d.school’da tasarım düşüncesi tecrübesini ekledi. İnovasyon, işbirliği ve yaratıcılık için bir hub olarak tanımlanan d.school’da farklı disiplinlerden, şirketlerden ve akademiden insanların uyum içinde çalışıp birlikte değer yaratmasından etkilendi ve bu deneyim Kerem’in Engin Ayaz ile birlikte kurduğu ATÖLYE’nin temelini oluşturdu.

ATÖLYE, çok disiplinli bir ortam yaratan, tasarım düşüncesi odağında yaratıcı bireyleri ve kurumları bir araya getiren Türkiye’deki ilk oluşumlardan biri. Bugün şirketlerle birlikte tasarım ve inovasyon projeleri yürütüyor, sadece kurumların dönüşümünü değil yeni ürün ve hizmetlerin, yeni iş modellerinin ve stratejilerinin geliştirildiği, tasarlandığı ve hayata geçirildiği bir yapı. Aynı zamanda Akbank’ın da inovasyona yönelik çalışmalarındaki katkılarına ve görüşlerine oldukça değer verdiği, yıllardır birlikte çalıştığı bir iş ortağı.

İş hayatında merak ve yaratıcılık
İş hayatında günlerimiz ve yaptığımız işler zamanla birbirine benzeyip monotonlaşabiliyor. Bazen ise büyük bir belirsizlik veya değişimle karşılaşabiliyoruz, içinde bulunduğumuz pandemi koşulları da buna bir örnek. İşte böyle zamanlar yaptığımız işe sorgulayıcı ve meraklı gözlerle bakmamızı gerektiriyor.

Kerem’e göre günümüzde yaratıcılığın temelini birlikte üretmek, işbirliği ve açık inovasyonun olmazsa olmazı katılımcı tasarım oluşturuyor. Bireysel yaratıcılık karşılaştığımız karmaşık problemlerin çözümü için yeterli olmazken; yaratıcı liderlik, radikal işbirlikleri ve sistemik tasarım gitgide önem kazanıyor. Organizasyonların yaratıcı kaslarını geliştirmek için bu üç alana ve inovasyon okuryazarlığı konusuna yatırım yapmaları gerekiyor.

“Şirketlerin yatırım yapabileceği en önemli konulardan biri; birlikte tasarlamayı kolaylaştıran, normalde yolları kesişmeyecek farklı birimlerin veya bireylerin bir araya gelerek bir şeyler üretmesini mümkün kılan ortamlar yaratmak.”

Pandemide kurumsal öğrenme deneyimi
Ofisler bahsettiğimiz bir araya gelme ve birlikte üretme ortamını yaratan alanlarken, bir anda çoğumuzun uzaktan ve evlerimizden çalıştığı bir düzene geçtik. Hızlı bir adaptasyon sürecinin ardından uzaktan çalışmanın iş hayatı — özel hayat dengesini iyileştirdiğini ve verimliliği artırdığını gözlemledik. Diğer yandan öğrenme deneyimimiz de kökten değişti.

Kerem’in ve ATÖLYE ekibinin uzaktan çalışma ve öğrenme deneyiminde dikkat ettikleri iki model bulunuyor. İlki aynı odada bulunmadan, aynı tahtaya bakmadan gerçekleşen uzaktan bireysel öğrenme süreci. İkincisi ise grubun bir parçası olmanın getirdiği ve tüm katılımcıların birbirlerinden öğrendikleri bir deneyim modeli. ATÖLYE’nin düzenlediği programlarda birbiriyle iç içe uygulanan bu iki model birinin anlattığı ve diğerlerinin öğrendikleri bir yapıdan ziyade tüm katılımcıların birlikte yaparak öğrendiği bir süreç olarak ilerliyor.

ATÖLYE ile Akbank’ın birlikte hayata geçirdiği Design Thinking Lab serisinin temelinde de bu yaklaşım yer alıyor. Çalışanlar katıldıkları atölyelerde varsayımsal değil, bankanın stratejik önceliklerine göre belirlenmiş gerçek iş problemleri üzerinde çalışıyorlar. 2017'den bugüne dek süren döngülerde 100'den fazla katılımcının mezun olduğu ve 20 kişinin ise eğitmen olarak diğer döngülerde koçluk yapmaya başladığı bu süreç işbirliği ve birbirinden öğrenmenin gittikçe artan önemini ortaya koymuş oldu. Üstelik banka içinde tüm çalışanların katılmak için sırada bekledikleri, yöneticilerin gönülden destek verdiği popüler bir program haline geldi.

“Akbank’ta hayata geçirilen programın başarılı olması bu üç yapı taşının doğru şekilde bir araya gelmesinden kaynaklanıyor:
1. Programa üst yönetim seviyesinde inanılması ve desteklenmesi
2. Kurumun uzun vadeli düşünebilme yetkinliği
3. Şirketin gerçek ve stratejik problemleri üzerine çalışılması ve buradan çıkan uygulamaların birer rol model olarak kurumun içinde yaygınlaştırılması”

Kerem’e göre pandemi çok temel ve büyük problemler ortaya koyması ve yarattığı belirsizlik ile bu öğrenme biçiminin önemini ortaya koyan bir süreç oldu. Çalışma biçimlerini bu prensipler çerçevesinde evriltebilen ve uzun vadeli düşünebilen kurumların belirsizlikle başa çıkabilme ve gelecekte hayatta kalabilme şansı da daha yüksek olacak. Geleneksel biçimlerde ısrarcı olanlar ise gelişmeleri yakalamakta zorlanacak ve belki de geride kalacak.

Belirsizlikte yön bulmak
Ülkemiz gerek inovatif organizasyonlar gerekse girişimcilik alanlarında global anlamda gittikçe daha görünür oluyor. Bir yandan bu gelişim hızının ve tüm bu yeniliklerin getirdiği belirsizlik büyüyor. Kerem, özellikle büyük şirketlerin belirsizlikte yönlerini bulabilmelerini ve öncü olarak kalabilmelerini bu üç maddeye bağlıyor:

Hata yapmaya tolerans gösterebilmek. Belirsizlikte yön bulmanın ve şu anda karşılaştığımız çetrefilli problemleri çözebilmenin tek yolu hata yapmaya tolerans göstermek ve denemekten yılmamak. Teknik problemlerle karşılaştığımızda bir uzman gelir ve ne yapılması gerektiğini söyler. Şu an üzerinde çalıştığımız problemlerin ise bir uzmanı yok, çünkü çoğumuz bu boyutta ve karmaşıklıkta olanlarıyla ilk kez karşılaşıyoruz. Dolayısıyla deneyerek ve hata yaparak öğreniyoruz. Güvenli alandan çıkıp hata yapma riskini almak özellikle büyük kurumların oldukça zorlandıkları bir konu. Aslında deney yapmak da bir yetkinlik ve tasarım düşüncesi benimsenerek bu yetkinliğin geliştirilebilmesi oldukça önemli.

Farklılıkları desteklemek. Hem şirketteki çalışanlarımız hem de her kesimden müşterimiz inanılmaz bir zenginlik oluşturuyor. Farklılıkların zenginliğinden yararlanmak ve bu farklılıkları besleyecek deneyimler kurmaya ihtiyacımız var. Bir kurumun ürün ekonomisinden deneyim ekonomisine geçiş yapabilmesi ancak farklı bireylerin ihtiyaçlarını gözetmesi, anlaması ve bunlara odaklı yeni ürün ve hizmetler geliştirmesiyle gerçekleşir. Bir anlamda kurumların hem çalışanlarına hem de müşterilerine karşı daha empatik bir kurum haline gelmesini sağlar.

Gezegen odaklı yaklaşım. Sadece kendi içimizdeki veya yakınımızdaki problemi çözmek artık yeterli olmuyor. Bu çözümlerin yarattığı etkiyi, ürün ve servislerin çevreye etkisini de gözetmek gerek. Tüm paydaşların ve de ekosistemin kazandığı bir model kurabilmeye ihtiyacımız var. Tasarım odaklı düşünmenin temelinde yer alan insan odaklı tasarımdan gezegen odaklı bir tasarıma ilerliyoruz. Henüz Türkiye’de bu baskı hissedilmese de yakın gelecekte bu noktaya gelmiş olacağız. Gezegen odaklı yaklaşımı DNA’sına işleyebilen ve sistem odaklı, hatta ekosistem odaklı düşünebilen kurumlar geleceğin en iyileri arasında yerlerini alacak.

Kerem Alper’e bizimle bu keyifli sohbeti gerçekleştirdiği için teşekkür ederiz. Yaratıcılık ve merak konusunu kurumsal hayatın merkezine koyabilmek, bireysel ve kurumsal öğrenme deneyimini dönüştürmek, insan odaklı düşünceden gezegen odaklı düşünceye giden yolda öncü olabilmek geleceğin öncü kurumları arasında yer alabilmenin olmazsa olmazları olacak.